4 Mart 2017 Cumartesi

YAKITLARIN ÖZELLİKLERİ

Bir maddenin yoğunluğu, kütlesinin hacmine oranıdır. Mililitre başına gram olarak ölçülür. Pratik ölçüm 1 ml = 1 cm3 kullanılarak yapılır. Yoğunluk sıcaklıkla değişir. Madeni yakıtlar için belirtilen yoğunluk, 15 °C olan referans sıcaklığa göre verilir. Yoğunluk  sıcaklık ile değişir ve maddenin genişleme katsayısına bağlıdır.Yoğunluğun birimi petrol endüstrilerin kg/m3, kg/lt, g/ml veya gr/lt olarak kullanılabilir. Gemi dizel yakıtlarının yoğunlukları 800 ile 1010 kg/m3 değerleri arasında değişmektedir. 

Spesific gravity bir maddenin belli sıcaklık ve hacimdeki kütlesinin aynı sıcaklık ve hacimdeki suyun kütlesine oranı olarak tanımlanır.Bu nedenle SG 15/15 °C olarak ifade edilir ve 20/4°C ifadesi yanlış bir ifadedir.Bu ifade relative density ile alakalıdır.Relative density, bir maddenin T1 sıcaklığı ve hacmindeki kütlesinin T2 sıcaklığında aynı hacimdeki kütlesine oranı olarak ifade edilir.

Specific gravity ile relative density bir oran olduğundan her ikisinin de birimi yoktur fakat uygun referans sıcaklıklarında birlikte anılırlar.Specific gravity için bu referans sıcaklığı 15 derecedir.

Bazı ülkelerde uzun yılların getirdiği alışkanlık nedeniyle kullanılan API gravite, Amerikan Petrol Enstitüsü tarafından önerilen bir özgül ağırlık birimidir.API aşağıdaki eşitlik yardımıyla bulunur.

 
Bir yakıtın yoğunluğu hakkındaki bilgi, gemideki yakıt miktarının hesaplanması ve seperatörde kullanılacak en uygun gravite diskinin seçimi için gereklidir.Yoğunluk türlü sıcaklık derecelerinde ve çoğu zaman yakıtın depolanması sırasındaki sıcaklıkta ölçülür.

Bir yakıtın yoğunluğunun yüksek olması seperasyon işlemlerinin verimsiz olmasına neden olur.Seperatörlerde 991 kg/m3 den büyük yoğunluğa sahip yakıtlar içindeki yabancı maddelerin ayrılması çok zor veya hiç mümkün olamamaktadır.Bu nedenle temizleme bakımından fuel oillerin yoğunlukları standartlarda belli bir değerle sınırlanmıştır.Gemi dizel yakıtlarının yoğunlukları, yakıtın özgül enerjisi ve tutuşma niteliği gibi özelliklerini de belirtir.

Gemi makineleri işletme mühendisleri için yakıt yoğunluğunun bunker operasyonlarında ayrı bir önemi vardır.  Bilindiği üzere gemiye yakıt alınırken yakıtın 15°C’deki yoğunluğuna göre yakıtın hesabı yapılır.Bu nedenle gemiye yakıt alınırken yakıtın 15°C’ de olmasına dikkat etmek gerekir.Aksi halde daha yüksek sıcaklıkta alınan yakıtın yoğunluğu düşeceğinden ton olarak hesaplamada yanlış sonuçlar elde edilir ve gemiye eksik yakıt alınmış olur.Örneğin gemimize 500 ton ISO standartlarında RMC10 Fuel-Oil alalım. Bu yakıtın 15°C’deki yoğunluğu 981kg/m3’dür. Aldığımız yakıtın ton olarak miktarını ölçerken önce tanklardan iskandil alınıp ona göre tanktaki yakıtın hacmini buluruz ve bu değeri yoğunlukla çarpıp gerçek ton miktarını buluruz. Eğer yakıt 40°C’de verilirse bu sıcaklık derecesindeki aynı yakıtın yoğunluğu yaklaşık 965 kg/m3 olur. Yüksek sıcaklığa sahip olan yakıtın hacmi daha büyük olur ve bu fark bu şekildeki yakıtta yaklaşık 8.5 m3 kadardır. Dolayısıyla bu fark 500ton yakıtta 8.2 tonluk bir farka tekabül eder.Eğer yakıt 25 °C’de verilmiş olsa  500 ton yakıtta 3.5 tonluk bir fark oluşturur. Bu nedenle   gemimize yakıt alırken yakıtın sıcaklığını ve sıcaklık farkından doğan yoğunluk ve hacim değişimlerini konversiyon tablosundan kontrol etmemiz gerekir.

2.2  VİSKOSİTE


Viskosite sıvının akmaya gösterdiği direnç olarak tanımlanır.Bu basit tanımla yakıtın ısıtılmasıyla yakıtın viskositesi düşer ve yakıt daha mobil olur. Yıllar boyunca farklı viskosite değerleri kullanılmıştır.  Bunlar Engler, Sybolt, ve Redwood viskosite değerleridir. Bugünlerde yakıtlar için sentistok viskosite birimi kullanılıyor.Viskosite değeri bir sıcaklık derecesi ile birlikte anılır. Distile yakıtlar için viskosite 40 derecede artık yakıtlar için ise viskosite 100 derece selsius ile ölçülür ve ifade edilir.Eğer yakıt kayde değer derecede su içeriyorsa 100 derecede viskosite ölçümü doğru ölçülmez  ve bu nedenle bir çok test firması bu yakıtları 80-90 derece selsius da ölçer ve 100 derecedeki viskositesini hesaplarlar. Şekil 11’de değişik derecelerdeki yakıtın kinematik viskositenin sıcaklığa bağlı değişikliği görülmektedir.



Şekil : Viskosite-Sıcaklık eğrisi

Artık yakıtların farklı kompozisyonlarından dolayı yakıtın belli bir sıcaklığında ölçülen viskosite değeri başka bir sıcaklık değerinde hesaplanması doğru sonuçlar vermeyebilir.Bir komplikasyon vardır ki o da yakıtların ticaretinde alıcılar yakıtı 50 derece selsius daki viskositesine göre istemektedir.Fakat 2 ana uluslararası standart ISO ve CIMAC yakıt satışlarında 100 derece selsiusu referans olarak almaktaydılar.Bir alıcının 50 derece selsius da 180 cSt yakıt siparişi ISO 8217 de ISO RME25 ile karşılık bulmaktadır. Bu standarta göre 100 derecedeki yakıtın viskositesi 25 cSt olmasına rağmen aynı yakıt 50 derece selsius da 225 cSt olarak bulunuyor. Çok açık bir şekilde anlaşılıyor ki bu durumda olan bu yakıt ISO standartlarında istenen viskositenin 45 cSt fazlasına neden olmaktadır.Eğer yakıt satışlarında viskositenin referans sıcaklığı 100 derece selsius olursa bu karmaşıklık kolaylıkla çözülebilirdi. Fakat bunun olması uzun yıllar almış ve olması gereken sıcaklık derecesinin kabulu daha uzun zamanlarda alacaktır.Fakat şu an görüyoruz ki ISO standartları yakıtlarının hem 100 °C de hem de 50 °C deki viskosite değerlerini standart tablolarında belirtmektedir.  

Gemilerde viskosite değerinin önemli bir yeri de yakıt tanklarının doğru şekilde ve yeteri derecede ısıtılmasıdır.Bazı küçük gemilerde yakıt tanklarının ısıtma kapasiteleri düşük olduğundan düşük viskositeli artık yakıt kullanırlar.Eğer bu tip gemilere doğru viskositeli yakıt alınmazsa bu gemilerde yakıtın dip tanklardan servis tankına transferinde problemler gerçekleşebilir.Çünkü dip tanklardaki yakıt deniz suyu ile ısı transferi durumundadır ve sıcaklığı düşmektedir.Bu nedenle transfer problemleri yaşanır.

Yakıtın depolama ve ıslah işlemlerinden sonra yakıtın makineye enjektörlerden uygun şekilde püskürtülmesi için  belli bir sıcaklık derecesine kadar ısıtılması gerekir. Bu viskosite değeri makine üreticileri tarafından verilmektedir ve bu değer yaklaşık olarak 10-15 cSt arasındadır.Doğru şekilde püskürtme için bu sıcaklık otomatik olarak ayarlanmaktadır fakat belli derecede alınan yakıtın viskositesi doğru değilse bu yakıtı ısıtmamıza rağmen istenilen püskürtme derecesine ulaşamıyabilir.Örneğin 50  derece selsius da 180 cSt deki yakıtın püskürtme viskositesi 11-14 cSt arasındadır ve bu yakıtın 116-126 derece selsius a kadar ısıtılması gerekir.Yakıt 50 derece selsius da 250 cSt  de verilmişse yakıtın püskürtme viskositesine ulaşması için yakıtı 126-133 derece selsius a kadar ısıtmak gerekir.Aslında bu kadarlık viskosite farkı gemilerde bir problem olmamaktadır. 

Şunu da belirtmek gerekir ki o da yakıtların sipariş edilme sıcaklıklarıdır. Artık yakıtların siparişi 50 °C de , distile yakıtların siparişi ise 40 °C de olmaktadır.

Viskosite, sıvı veya gaz maddenin hız farkına bağlı olarak kesme ile deformasyon göstererek, kesme gerilmesi alabilme özelliğidir. Kesme gerilmesi hız ile orantılıysa ve bu orantı parametresi sıcaklık ve basınca bağlıysa bu sıvı Newton akışkanı olarak isimlendirilir. Orantı parametresi, dinamik viskozite, η, olarak adlandırılır.


Şekil  Dinamik viskosite hesabı


Boyutu Pa.s' dir. (1 Pa.s = 1 Ns/m2)
Daha önceleri Poise birim olarak kullanılmıştır. (0.1 Pa.s = 1 Poise)
Isı transferi ve akış hesaplarında kinematik viskozite kullanılır.



2.3  PARLAMA NOKTASI

Parlama noktası, bir yakıt örneğinin 760 torr (760 mm civa sütunu) basınçta standart koşullarda oluşturduğu bir miktar yakıt buharının küçük bir alevle tutuşup yandığı en düşük sıcaklıktır. Parlama noktası, yakıtın yüzeyinde oluşan yakıt buharı ve hava karışımının en düşük patlama sınırı olarak düşünülmelidir.
Parlama noktası 5 ve 65 °C arasında olan madeni yağların parlama noktasının tayini kapalı bir kapta Abel-Pensky prosedürüne göre yapılır. Parlama noktası 65 ve 200 °C arasında olan madeni yağların parlama noktasının tayini kapalı bir kapta Pensky-Martens prosedürüne göre yapılır.
Tutuşma noktası, yakıtın yüzeyde yanmaya devam ettiği sıcaklıktır. Bu, çoğunlukla parlama noktasının 30 ile 60 °C üzerindeki sıcaklıklara karşılık gelir. Yakıtların parlama noktası karter patlama riskini önlemek için 150 °C’ dan düşük olmalıdır.

ISO standartları distile yakıtlardan DMX dışında tüm yakıtların için parlama noktasını minimum 60 °C  belirlemiştir. Gemi klas kuralları da çok net bir şekilde belirtmiştir ki gemide kullanılan yakıtların parlama noktası 60 °C den düşük olmayacak.Ayrıca bu klas kuralları yakıtın gemide kaç derecede depolanması gerektiğini de belirtmiştir.Bu kurallara göre yakıt, depolama tanklarında parlama noktasının 10 °C altına kadar ısıtılamaz.Ayrıca bu kural SOLAS 1974 presödüründe de belirtilmiştir ve bu kurala SOLAS a üye tüm ülke gemileri uymak zorundadır.

 


2.4  AKMA NOKTASI


Akma noktası sıcaklığı yakıtın akıcı olma özelliğini yitirdiği sıcaklıktır. Modern rafineri işlemleri ile artık yakıtta parafin miktarı yüksek seviyeye çıkartılmıştır. Bu aynı zamanda akma noktası sıcaklığının da artması anlamına gelmektedir. Bu sıcaklık 30 °C civarına yükselebilir. Yakıtın referans viskozite sıcaklığı, akma noktası sıcaklığının altına düşerse yakıt donar. Yakıtlar, akma noktası sıcaklığının en az 10 °C yukarısında tutulmalıdır. Eğer yakıt depolama tanklarında akma noktasını altında tutulursa yakıt mumlaşmaya başlar ve çökelme meydana gelir. Bu mumlaşma filtrelerin tıkanmasına ve heaterlerde artıklara neden olur.Bir çok durumda mumlaşma yakıt tanklarının dibinde oluşur ve bunlar ısıtıcı kangalları kaplayarak ısı transferini bozar.

Eğer gemimizde verimli pompalama işlemi yapmak ve tanklarda mumlaşmanın oluşmasını istemiyorsak yakıtın viskositesi ve akma noktası bizler için oldukça önemlidir. Verimli pompalama veya transfer işlemi için yakıtın viskositesinin 600 cSt den fazla olmaması gerekir.Eğer pompa ile tank arasındaki alıcı devre uzun ise bu viskosite değeri daha düşük olmalıdır.

Genel olarak söylenebilir ki yüksek viskositeli yakıtlar verimli pompalama işlemleri için akma noktasını üzerine kadar ısıtılmalıdırlar.Fakat mumlaşma artıklarının da oluşmaması için bu tür yakıtları akma noktasının maksimum 10 °C üzerine kadar ısıtılması gerekir.

Bazı distile yakıtların akma noktaları yüksek olmaktadır ve genellikle bu yakıtların depolama tanklarında ısıtma kangalları olmadığından çeşitli problemler çıkıyor.Özellikle soğuk iklimlerde çalışan küçük gemilerde bu çeşit   problemler görülmektedir.

2.5  BULUT NOKTASI


Damıtma ürünü bir yakıtın bulut noktası mum kristallerinin oluşmaya başladığı sıcaklık derecesidir.Bu durum berrak bir yakıtın donuklaştığı zaman görülebilir.

Gemi dizel yakıtları için ISO 8217 standartlarında belirtilen bu özelliğin,     sadece DMX distile yakıtı için ve maksimum -16 °C  olduğu görülmektedir.

2.6  KARBON ARTIKLARI


Akaryakıt ısıtılıp buharlaştırıldıktan sonra uçucu maddeleri yakılır ve geriye bir takım artıklar kalır.Bunlara karbon artıkları denir.Karbon artıkları CCR (Conradson Carbon Residue) veya MCR (Micro Carbon Residue) metodu ile ölçülür. ’Konradson’CCR( Conradson Carbon Residue ) cihazı yardımıyla yapılan bu deney, yakıtın yakıldıktan sonra makine parçaları üzerinde bırakacağı karbon artıklarını göstermesi bakımından önemlidir.

Eğer dizel yakıtları oldukça büyük bir miktar artık bırakacak maddeyi kapsıyor ise ,makine silindirlerinde eksik yanma sırasında karbon birikintileri meydana gelecektir.Bir yakıtın karbon artığı bırakması ,pistonlar, valfler, valf yuvaları ile iki zamanlı makinelerin süpürme ve egzos portlarında karbonumsu maddelerin birikmesine neden olur. Bu atıklar yağlama yağı ile birleşerek makine için zararlı yapışkan maddeleri oluşturur. Yapışkan maddeler segmanlar ile kanallar arasına girerek oralarda katılaşma eğilimi gösterir ve onların yuvalarında hareket edemez şekilde tutmalarını veya takoz olmalarına neden olurlar.Artıklar ayrıca valf yuvalarında birikerek oralarda, valflerin kapanmasına engel olan sert katmanları oluştururlar.Bunun sonucu olarak dumanlı egzos ve ilk hareket zorlukları başgösterir.

ISO 8217 tablosuna bakıldığında bazı standart olan yakıtların viskositelerinin aynı olmasına karşın karbon artık oranları farklıdır. Bu farkın nedeni de yakıtın farklı bölgelerden çıkarılan ham petrolden damıtılması ve petrolün damıtılması sırasındaki farklı proseslerden kaynaklanmaktadır. Karbon artık oranı dizel makinelerinde kullanılan artık  yakıtlarda %  10-18  (m/m)  arasında değişmekte, distile yakıtlarda ise bu oran maksimum % 0.3 değerindedir.

2.7  KÜL MİKTARI


ISO 8217 yakıt standartları incelendiğinde, distile yakıtlarda çok küçük miktarlarda küle müsaade edildiği görülecektir. Distile yakıtlardan DMX, DMA ve DMB türlerinde maksimum %0.01 ve DMC’ de ise %0.05 oranında kül bulunduğu görülecektir. Fuel oillerde ise kül miktarının maksimum değeri %0.1-%0.2 arasında değişmektedir. Fuel oillerin küllerinde küçük miktarlarda metal tuzları bulunmaktadır. Bunlar silika, demir oksit ( FeO-Fe2O3 ), aliminyum oksit
(AlO), magnezyum oksit ( MgO ), kükürt (S), nikel oksit ( NiO), vanadyum (V), ve alkaliler bakır (Cu), kalay (Sn) ve kurşun oksitleri (PbO) şeklinde görülürler.

Fuel oiller küçük miktarlarda metalik partiküller, özellikle vanadyum ve nikel kapsayan ham petrolden elde edilirler. Yanma sırasında bu metalik partiküller oksit, karbonat ve sülfat gibi inorganik tuzlara dönüşürler. Sodyum ve vanadyum tuzlarının belirli oranlardaki bileşiği, dizel makinelerinin yanma odalarındaki yüksek sıcaklık ile erir ve alaşım çelikleri ile dökme demirde korozyona neden olur. Külün metal korozyonuna etkisini dikkate almak üzere ‘stikşın sayısı’ veya ‘stikşın sıcaklığı’ geliştirilmiştir. Stikşın sıcaklığı, yakıt külünün tümü ile eriyerek, atmosfer tarafından kontrol edilen metal yüzeylere nüfus edemediği sıcaklık derecesi olarak tanımlanabilir. Yapışma veya stikşın, soğutulduktan sonra metal yüzey üzerindeki kül artıkları temizlenerek test edilir.Eğer sözü edilen atıklar kolayca giderilmez ise artıkların yapışkan oldukları düşünülür.

Yakıt içerisindeki kül miktarı aşağıdaki formül ile kolayca hesaplanabilir.
Kül miktarı (%) =  ( 1.7 Vanadyum +2.54 Sodyum + 1.89 Aliminyum +
2.14 silikon + 1.38 Demir + 1.27 Nikel + 1.4 Kalsiyum + 1.67 Magnezyum +
1.24 Çinko + 1.08 Kurşun ) / 1000

2.8  TATLI SU  MİKTARI


Dizel makinelerinin yakıtlarında bulunan su, yakıt püskürtme donanımı ve makine parçalarının aşınmasına neden olur. ISO standartlarına göre su miktarı artık yakıtlarda maksimum %1(V/V) , distile yakıtlarda ise maksimum %1 (V/V)’e kadar müsaade edilir.

Suyun yakıta bir çok yerden girdiği bilinmektedir. Bunlar; tanklardaki yoğuşmalarla, tanklardaki ısıtıcı boruların delinmesi sonucu ısıtıcı buharın yoğunlaşarak yakıta karışmasıyla, seperatörlerde yanlış gravite diski kullanılmasıyla, havalandırma borularının her zaman açık olması sebebiyle yağmur suyunun buradan girme ihtimali ile ( gerçi şu anda bu havalandırmalar top gibi geri döndürmez donanımla korunmaktadır. ) gerçekleşmektedir. Ayrıca yakıt tanklarının iskandil borularının kullanılmadı zaman devamlı kapalı tutulması gerekir. Aksi taktirde bu borulardan da yakıta su karışabilir.

Yakıttaki suyun neden olduğu problemleri kısaca saymak mümkündür.
1)   Sludge formasyonu artar.
2)   Tanklarda ve yakıt devrelerinde korozyona neden olabilir
3)   Mix tankında köpük oluşumuna nenden olur.
4)   Kavitasyon nedeniyle enjektörlerde stim erozyonuna neden olur.
5)   Yakıtın enjektörlerden püskürtme atomizasyonunu bozar.
6)   Tutuşma ve yanma gecikmesine neden olarak yakıt zayıf yanmasına neden olur ve bunun sonucunda silindir duvarlarında ve piston kafalarında aşınma ve hasarlara neden olur.
7)   Silindir liner yüzeyindeki yağ filminin bozulmasına neden olur.
8)   Silindir içerine gönderilen yakıtın enerjisini düşürür.
9)   Yakıt pompalarını aşınmasına ve korozyonuna neden olur.
         10)Egzos valflerinde yüksek sıcaklık korozyonuna neden olur.
  

2.9  DENİZ SUYU  İÇERİĞİ


Gemilerde kullanılan yakıtlardaki deniz suyu genellikle gemilere yakıt tedarik eden ufak deniz tankerleri (barge) tarafından gelmektedir.Bu durum bargeların ballast tanklarındaki deniz suyunun yakıta karışmasıyla ve kargo tanklarındaki çatlak veya kırılmalardan dolayı da olmaktadır.  Ballast tanklarındaki deniz suyunun yakıt tanklarına kaçmasında en yaygın problem ballast tanklarından geçen yakıt tanklarının iskandil borularının korozyondan delinip yakıta su karışmasıdır.

Yakıtlara karışan deniz suyu yakıtın kül miktarını, emilsiyon ve toplam tortu miktarını arttırarak yakıt enjektörlerinde,yanmada ve egzos sistemlerinde ciddi problemlere neden olur. Ayrıca yakıt içerisindeki deniz suyu seperatörün verimli çalışmasını etkilediği gibi parçalarına da zarar verir ve seperatörlerin ömrünü kısaltır.

 Önemli hususlardan biriside yakıt içerisindeki deniz suyunda bulunan sodyum kompozisyonu ile yakıt içerisindeki vanadyum kompozisyonu kimyasal reaksiyona girerek yanma sonrasında egzos valflerinde yüksek sıcaklık korozyonuna neden olur. Sodyum ve vanadyum oksitler yanma sırasında düşük ergime noktasına sahip tuzlara dönüşür ve egzos valflerine yapışır. Bu yapışkan depositler sadece valf ve sitlerde korozyona neden olmayıp ayrıca diğer yanma depositlerini etkileyerek makinede mekanik hasarlara neden olurlar. Bu problemle ilgili olarak makine üreticileri makinelerinde yüksek sıcaklıklara dayanıklık gösteren  özel alaşımlı numenik malzeme kullanmışlardır.Buna ek olarak egzos valflerinde rotocap kullanılarak bu artıkların valf sitlerinde birikmesini engellemek ve sitler üzerindeki aşınmaların homojen olmasını sağlamışlardır.

Yakıtların iyi dinlendirilmeleri ve doğru seperasyon işlemleri ile yakıt içerisindeki deniz suyu miktarı ve buna bağlı olarak sodyum miktarı düşürülebilir. Sonuç olarak deniz suyu içerisindeki metal tuzları yüksek kül miktarına neden olur. Yüksek seviyedeki sodyum  türbinin kanat ve diğer parçalarında kül depozitlerine neden olarak ,türbinin performansını düşürür ve buna bağlı olarak zayıf yanmaya ve makine hasarlarına neden olur.

2.10  KÜKÜRT (SULPHUR) MİKTARI


Kükürt ham petrol içinde doğal olarak bulunan bir elementtir ve petrolun damıtılması sırasında konsantrasyonu düşürülür. Ayrıca ham petrolün çıkarıldığı bölgeye göre de kükürt miktarı değişiklik gösterir.

Yakıtın silindir içerisinde yanma sırasında piston segmanları ve layner aşınmalarını hızlandırması ve karterde yağ çamuru oluşturması nedeniyle dizel makinelerinde kükürdün varlığı istenmez.Bu nedenle kükürt oranlarının sınırlandırılması gerekir.

Yapısında kükürt içeriği % 0.5’den az olan yakıtlarla çalıştırmada, makinede sadece hafif birikintiler meydana gelmektedir. Eğer kükürt oranı bu değeri aşacak olursa pistonların giderek kirlendiği ve segman kanallarının karbon artıkları ile dolmaya başladığı görülecektir.Kükürt oranının %1’den fazla olması durumunda, segmanların yuvalarında tutmalarına ve silindir laynerinin aşınmasına neden olmaktadır.

Kükürt atmosfere açık bir kapta yakıldığı zaman kükürt dioksit ( SO2 ) oluşur. Oysa, yanma sırasında silindirlerde dış havaya göre 15 kez daha yoğun bir havanın varlığı nedeniyle oluşan kükürt dioksit, kükürt trioksite ( SO3 ) dönüşür. Kükürt trioksit özel koşullar oluştuğunda sülfürik asit (H2SO4) oluşturur. Bu asit silindir içerisindeki gazların sıcaklığının çiğleşme noktasının altına düşünce meydana gelir.Bu çiğ nokta sülfirik asit için 110  °C ve 150 °C arasındadır. Bu asit makinede alçak sıcaklık korozyonuna sebebiyet verir.

Yanma sonrasında oluşan asitlerin makine üzerindeki etkisini azaltmak için silindirlerde kullanılan yağların yüksek oranda alkalinli olmasını sağlarlar. Böylelikle yanma sonrasında oluşan asitlilik bazik olan alkalin ile nötralize edilerek asit etkisi azaltılmış olunur.Bunlara ilave olarak; yüksek layner sıcaklığı, makine ilk hareket sırasında sıcak tutulması da önlem olarak alınır.

ISO standart tablosu incelendiğinde distile yakıtlarda kükürt oranı %1-2 arasında olup,artık yakıtlarda bu oran %3.5-5 arasında değişmektedir. Bu fark tabiki damıtma proseslerindeki işlemlerden kaynaklanır.

Uluslararası Denizcilik Örgütünün (IMO ) 10 yılı aşkın yaptığı çalışmalarla gemilerden kaynaklanan hava kirliliğinin kontrol altına alınması gerektiği vurgulanmıştır ve bazı sınırlandırmalar getirilmiştir. Bu kirlenmelerden birisi de asit yağmurlarına neden olan sülfirik asittir. 1997 yılında IMO’ya üye olan ülkeler arasında bir anlasma yapılarak IMO’nun Marpol Ek VI da belitilmek üzere tüm deniz yakıtlarındaki sülfür oranı % 4.5 m/m  olarak sınırlandırılmıştır.

 

2.11  VANADYUM VE SODYUM MİKTARI


Vanadyum tüm hampetrollerin içinde çözünebilir halde bulunan bir metaldir. Ham petrol içindeki vanadyum miktarı petrolun çıkarıldığı coğrafik bölgelere göre değişiklik gösterip Venezuela ve Meksika’da bu oran en fazladır. Ayrıca yakıt içerisindeki vanadyum miktarı ham petrolün damıtılması sırasındaki işlemlere de bağlıdır.ISO standartlarına göre belirtilen artık yakıtların vanadyum miktarı 150 mg/kg olduğu gibi 500 mg/kg dan da büyük olabilmektedir.Buna nazaran distile yakıtlarda bu oran sadece DMC yakıtlarda mevcut olup bu değer maksimum 100 mg/kg değerindedir.

Genel olarak söylenebilir ki yakıtlardaki sodyum miktarı 50 mg/kg değerinde olup yakıttaki deniz suyunun artmasıyla bu oran 100 mg/kg’a kadar çıkabilmektedir.Normal şartlarda yakıttaki deniz suyu dinlendrme tanklarından ve seperasyon işlemleriyle giderilebilinir.Çok nadir olmakla beraber yakıttaki sodyum miktarı rafine proseslerinde sodyum hidroksitin kullanılmasıyla artar.

Yakır içerisindeki vanadyum ve sodyum oranı yakırlardaki kül miktarı bölümünde anlatılan stikşın numarası/sıcaklığı açısından önemlidir.Yakıt içerisindeki deniz suyunda bulunan sodyum kompozisyonu ile yakıt içerisindeki vanadyum kompozisyonu kimyasal reaksiyona girerek yanma sonrasında egzos valflerinde yüksek sıcaklık korozyonuna neden olur. Sodyum ve vanadyum oksitler yanma sırasında düşük ergime noktasına sahip tuzlara dönüşür ve egzos valflerine yapışır. Bu yapışkan depositler sadece valf ve sitlerde korozyona neden olmayıp ayrıca diğer yanma depositlerini etkileyerek makinede mekanik hasarlara neden olurlar. Bu problemle ilgili olarak makine üreticileri makinelerinde yüksek sıcaklıklara dayanıklık gösteren  özel alaşımlı numenik malzeme kullanmışlardır.Buna ek olarak egzos valflerinde rotocap kullanarak bu artıkların valf sitlerinde birikmesini engellemek ve sitler üzerindeki aşınmaların homojen olmasını sağlamışlar ve ayrıca egzos valflerinin de soğutulmasını sağlayarak bu artıkların oluşumunu azaltmışlardır.

Yakıtlarda sodyum ve vanadyum oranının belli bir sayıda olması gerektiği konusunda araştımalar yapılmış ve bu oranı 1/3 olarak belirlemişlerdir.Bu oran arttığı taktirde yakıt içerisindeki kül miktarı artar ve bu makinemize bilindiği üzere zarar verir.Bilimsel olarak söylenebilir ki yakıttaki vanadyum oranı 150 mg/kg dan az olması ve sodyum miktarı verilen orana göre 50 mg/kg’dan az olması tavsiye edilir ancak fuel oillerde bu oranın altına inilmesi pek mümkün değildir. En iyi artık yakıt olan RMA 10’da bile vanadyum miktarı 150 mg/kg’dır.
Bu nedenle bu bilimsel tavsiyeyi şu an için gerçekleştirmek mümkün olmamaktadır.


2.12  ALİMİNYUM VE SİLİKON  MİKTARI

Yakıtta bulunan normal aşındırıcı maddeler, kül ve tortu bileşiklerinden oluşmaktadır. Katı maddeler,örneğin sodyum,nikel,vanadyum,kalsiyum ve silisyum dioksittir. Bunların dışında çok sert ve aşındırıcı olan alimüna ve silikon partikülleri de vardır. Sözü edilen katalitik partiküller, refinelerde kraking işlemi sırasında yakıta katılmakta ve uzun bir süre yakıt içinde askıda kalmaktadır. Yakıt içinde silikon ( silisyum dioksit ) kum şeklinde ve aliminyum ise ham petrolün kayalardan aldığı çok küçük parçacıklar halinde bulunur. Sözü edilen katalitik partiküller, rafinelerde katalitik kraking işleminden de gelen kompleks alimuna silikatları şeklinde bulunabilir.

Yakıt içerisindeki aliminyum ve silikon miktarı yakıt pompalarının aşınmasına makinenin ilk hareketi sırasında yeterli olmayan püskürtme basıncı nedeniyle çalışmaması, kullanılan yakıtta ‘Katalitik Partikül’ varlığını düşündürür.Ayrıca aşırı partikül miktarının piston segmanları ve layner duvarlarında aşınmalara neden olur.Bu nedenle bu yakıtlar makinede yakılmadan önce seperatörlerden geçirilerek katalitik partikül miktarı azaltılmalıdır.

Doğru söylemek gerekirse makineye zarar veren bu aliminyum ve silikon katalitik partikülleri seperasyon işlemi gibi çeşitli operasyonlarla azaltılabilmesine rağmen tam olarak yakıttan uzaklaştrılamıyor. Bu nedenle akıllara makineye zarar vermeden ne kadara kadar bu partiküllere müsaade edilebilir sorusu geliyor ve bu konu ciddi tartışmalara ve araştırmalara neden olmuştur.Tabi ki bu soruların cevabı o kadar da kolay değildir.1980’lerin başında bu konular hakkında farklı test laboratuarlarında ciddi araştırmalar ve deneyler yapılmış ve ortaya çıkan sonuçlarla gemilere verilen yakıtın ne kadar aliminyum+silikon miktarı olması gerektiği belirtilmesine rağmen bu konu oldukça tartışmalara ve kafa karışıklığına sebep olmuştur.

1987 yılında ISO 8217 standardı bu konuda kabul edilebilir bir test metodu önermiş ve bunun yanında yakıttaki aliminyum miktarının 30 mg/kg’dan fazlası dizel makinelerine ciddi aşınmalar ve hasarlar verebileceğini belirtmiştir.1996 daki ISO 8217’deki ilk revizyonunda aliminyum+silikon miktarının limiti 80 mg/kg olarak belirlemiştir. Bu değer ISO 8217 standardındaki tüm artık yakıtlar için aynıdır ve distile yakıtlarda ise sadece DMC yakıtta mevcut olup bu değer 25 mg/kg’dır.CIMAC standardında ise bu bu değer 1990 yılında CIMAC’ın üçüncü yayınında belitilmiştir. Bu gelişmeler yakıtın refinerasyon işlemlerinde kullanılan katalitik partiküller hakkında ayrıntılı bilgiler vermiştir. 

Gemilerde kullanılan yakıt temizleme sistemlerinde (seperatör,filtre, settling tank) yakıt içerisindeki aliminyum+silikon miktarı yaklaşık olarak %75 azaltılabilmektedir. Yani 80 mg/kg Al+Si miktarı 20 mg/kg’a kadar düşürülebiliniyor. Bu değer de standartlar açısından kabul edilebilir değer olarak kabul edilmiştir.

2.13  TORTU (SEDIMENT) MİKTARI


Malesef deniz yakıtları, saf hidrokarbonlardan oluşmaması sebebiyle rafinaj sonrası yakıt içerisinde kalan  kil, pas ve kum gibi inorganik bir takım maddeler içerirler. Buna ek olarak, bir takım yakıtta çözünme özelliği olmayan maddeler de depolama ve transfer esnasında da yakıta karışabilmektedir. Bu tortu özelliği taşıyan maddeler yoğunluk ve büyüklüklerine bğlı olarak; dinlendirme, seperasyon ve filtreleme yolu ile yakıttan ayrıştırılabilirler. Yakıtlara uygulanan test metodları yardımıyla örnek olarak  “sediment by extraction” ve “water and sediment by centrifuge” tortular bulunabilir, fakat yakıtlardaki asfaltsal çökelmelerin değerlendirilmesine yardımcı olmaz. Bu sebeple ikincil rafinaj uygulamasının arttırılması yakıtın stabilitesinde önemli rol oynamaktadır.

İşlemden geçmiş ve kullanıma hazır olan yakıt, asfalt moleküllerinin solusyon içerisinde askıda kalabilmeleri için yeterli aromatik yapıya sahip olması gerekmektedir. Bu aromatik yapı bozulursa, asfalt özelliği olan sludge yakıttan çözünecektir.

Seneler geçtikçe  büyük yakıt şirketleri artık yakıttaki stabilite problemlerini farkına vararak bu yakıtların sludge oluşum eğilimlerini değerlendirmek için kendi metodlarını geliştirdiler.Bu test metodları ( örnek olarak Exxon ve Shell metodları ) yaygın olarak kullanılmaya başlandı fakat standartları olarak kabul edilebilmeleri için bağımsız bir organizasyon tarafın tanınması gerekiyordu ve IP ‘stanhope-seta’ ya bağlı olarak 1986 IP 375 sediment by hot filtration tanıtıldı.

Aynı zamanlar içerisinde Fransız uzmanlar AFNOR yayını olan NF M 07063  içinde sonuçlanan benzer bir proje üstünde çalışıyorlardı. Daha sonra bu konu ISO çalışma grubu tarafından ele alınarak bunun bir ISO standartı olarak kabul edilebilmesi için ISO tarafından kabul edilebilen bir test metodu olması gerekiyordu.ISO çalışma grubu IP ve Fransızların bu test metoduyla ilgili tamamlanmış çalışmalarından dolayı  bu konuda avatajlı durumdaydı. ISO tarafından u çalışmalar tamamlandı ve ISO 10307-1 test metodu yayımlandı.

Bu yeni test metodu toplam sediment içeriği ile ilgili olarak bir değer vermektedir. Belirtilen bu test metoduna ek olarak ISO 10307 (prosedür A ve B) geliştirildi. Prosedür A, potensiyel tortu için bir değer  ve prosedür B ise hızlandırılmış tortu için bir değer verdi.

Prosedür A’da yakıt test yapılmadan önce belirli bir süre ısıtılarak kendiliğinden ısıl soğutulmaya bırakılıyor. Fakat Prosedür B’de bu bekletme yöntemi seyreltici eklenerek yapılır.Bu test metodları çok güvenilir olmamakla beraber ısıl soğutma yöntemleri tortu için % 0.1 m/m sınırlaması getirmiştir.Sonuç olarak ISO tarafından potansiyel tortu % 0.1 m/m olarak sınırlandırıldı. Stabil olmayan yakıtlar sludge oluşumu sebebiyle,yakıt tankları devrelerinde, seperatörlerde, filtrelerde tıkanmalara neden olur ve kötü yanmaya sebep vererek yanma mahaline komşu olan silindir, piston kafası vb. makine kısımlarına zarar verir.

 

2.14  UYUŞABİLİRLİK ( COMPATIBILITY )    

 

Bu terim genelde stabilite ile karıştırılır ve bu iki terim arasında ilişki bulunmasına rağmen aslında 2’si de farklı anlamlara sahiptir. Kompatibilite sadece tek bir yakıt için ifade edilmez. Bu 2 farklı yakıtın kendi içerisinde homojen olarak karışabilmesini gösterir. Eğer 2 yakıt birbiri içinde karışır ve stabil kalabilirse asfaltenik sludge çökelmesi olmaz ise bunlara kompatibil yakıtlar denir.Eğer bu yakıtlar karıştırıldığında sludge çökelmeleri veya oluşumları görünürse bu yakıtlara kompatibil olmayan yakıt denir.

2.15  SPESİFİK ( SPECIFIC ) ENERJİ


Spesifik enerji yakıtın yanması sonucu ortaya çıkan ısı enerjisidir. Yanma kimyasal bir olaydır. Bu olay sırasında karbonlu hidrojen yakıtların, karbon ve hidrojeni oksijenle birleşerek ısı enerjisi üretirler.Sıvı yakıtların yanmaya katılan elementleri karbon ve hidrojendir. Ayrıca az miktarda zararlı kükürt ile oksijen de söz konusudur. Yanma sırasında karbon karbon dioksite, hidrojen su buharına ve kükürt ise kükürt dioksite dönüşür.

Aşağıda verilen formul yakıtın yaklaşık olarak enerjisini vermektedir.Bu formül yakıtın net enerjisini vermekte olup bu enerji dizel makineleri için kullanılmaktadır. Diğer bir enerji türü ise gross spesifik enerji olup bu da kazanlar için kullanılmaktadır.Bir yakıtın gross specifik enerjisi yüksek kalorifik değer net spesifik enerji ise düşük kalorifik değer olarak tanımlanır.

QN = (46.704 – 8.802D210-6 + 3.167D10-3) x (1-0.01(x+y+s)) + 0.01 (9.402s- 2)

QG = (52.190 – 8.802D210-6) x (1-0.01(x+y+s)) +9.402(0.01s)

QN = Yakıtın spesifik enerjisi ( Mj/kg )
D = 15  °C’deki yakıtın yoğunluğu ( kg/m3 )
x = Yakıt içindeki su miktarı ( % V/V )
y = Yakıt içindeki kül miktarı ( % m/m )
s = Yakıt içindeki kükürt miktarı ( % m/m )

 

 2.16  BAKTERİ KİRLİLİĞİ


Deniz endüstrisinde mikrobiyolojik canlılar yeni bir olay olmayıp, gemi techizatı ve operasyonunda aşırı bir biçimde de tehlikeli olabilir.Yakıt depolama sistemlerinde uygun şartlar sağlandığı takdirde bu mikro organizmalar gelişip çoğalabilirler.Bu canlılar yakıt tanklarında ve suyun bulunduğu muhtelif yerlerde bulunabilirler.Bilindiği gibi bakteriler solunum çeşitlerine göre ikiye ayrılırlar. Bunlar aerobik ve anaerobik bakterilerdir. Aerobik bakteriler oksijenli ortamda yaşayabilen canlılar olup,anerobik bakteriler ise oksijensiz ortamda yaşayabilirler. Yakıtların içerisinde oksijen bulunduğundan dolayı bu aerobik bakteriler yakıt sistem ve tanklarında bulunabilirler. Bu canlıların yaşayabilmesi için su ve oksijenin yanında uygun sıcaklık koşullarınında olması gerekir.

Biyolojik organizmalar ,yakıttan elde edilen enerjiden yararlanmayı önemli bir biçimde sınırladıkları gibi, yüksek bakım giderleri ve techizatın normalden çok daha kısa sürede değiştirilmesine de neden olurlar.

YAKIT BAKTERİLERİNİN ZARARLARI

1- Birikintiler : Bakterilerin oluşturduğu birikintiler veya atıklar yakıt devresinin tümünde, örneğin fuel oil tanklarda, yakıt boru devreleri, filtreler ve seperatörlerde, yakıt hiyterlerinde ve makinenin yakıt püskürtme valflerinde oluşur.Sözü edilen bu kısımlarda biriken bu atıklar tıkanma,akımda azalma ve zayıf püskürtmeye neden olduklarından önemli sorunları beraberinde getirir.

2- Korozyon : Korozyon çoğu zaman sülfat giderici bakterilerin neden olduğu metal ziyanı şeklinde ve tank diplerinde görülür. Bu tür bakteriler ; sülfatları azaltıp kükürtlü hidrojen (hidrojen sülfür ) ürettikleri ve asit ortamı meydana getirdiklerinden tüm yakıt sisteminde korozyana neden olurlar. Araştırmalar, anaerobik organizmaların altı ay gibi kısa bir süre içinde, çelik saclara 12 mm kadar nüfuz edebildiklerini göstermiştir.

3- Su Emülsifikasyonu : Bakteriler ve mantarlar yakıtın su ile birleşmesi veya emülsifikasyonuna neden olmakta ve bu sui filtreler veya seperatörlerde bir daha yakıttan ayrılamamaktadır. Yakıtla emilsiyon oluşturan sui makinede zayıf püskürtmeye neden olmakta ve aynı zamanda layner yüzeylerindeki yağ katmanının bozulmasını hızlandırmaktadır.

4- Enerji Kaybı : Yakıt sistemindeki bakteri ve mantarlar, yakıtın hidrokarbon bileşenlerinin bir bölümünü tüketerek gelişirler. Dolayısıyla yakıtın yanması sırasında gerekli ısı değeri küçülür ve üretilen güç azalır.

2.17  UÇUCULUK


Belirli bir miktardaki yakıtın % 90’ını buharlaştıran sıcaklık derecesine ‘Uçuculuk’ denir. Bu sıcaklığın azalması uçuculuğun çoğalması demektir. Dizel yakıtlarının uçuculuklarını etkileyen faktörler makine dizaynı ve ölçüleri, hızın karakteri ve yük değişimleri, ilk hareket ve atmosfer koşullarıdır.Yüksek uçuculuktaki yakıtlar yüksek devirli makinelerde tam yanma nedeniyle daha iyi yakıt ekonomisi sağlar, az duman,koku,kirlenme ve aşınmaya neden olurlar.

Ağır devirli dizel makinelerinin yakıtları ise, oldukça düşük uçuculuktadır. Örneğin sözü edilen makinelerde yakıtın % 90’ını buharlaştıracak sıcaklık yaklaşık 350 °C dolaylarındadır.

Düşük uçuculuk maksimum güç verdisini sınırlar, özgül makine harcamını artırır, siyah dumana ve soğuk makinelerde çok zor ilk harekete neden olur. Herhangi bir yakıt makine silindirlerine püskürtüldüğü zaman, önce buharlaşır ve sonra tutuşarak yanar. Özellikle soğuk mevsimlerde ve soğuk ilk hareket koşullarında herhangi bir yakıt, püskürtme ile tutuşma arasındaki zaman aralığında tamamen tümü ile buharlaşamaz veya tam yanma için verilen zaman aralığında buharlaşma yeterli olmaz. Bu gibi durumlarda yanmayan yada kısmen yanan sıvı yakıt beyaz veya gri dumana neden olur.


2.18  YAKITLARLA İLGİLİ DİĞER BİLGİLER


2.18.1  YAKIT DERECESİNİN SEÇİLMESİ :


Denizde kullanılan yakıtlar hiçbir zaman sadece viskozitelerine göre sipariş edilmezler. Bu uzun süreli ve ağır tartışmalarına ve taleplere neden olabilir.Bu nedenle geminin ihtiyaçlarını dikkatlice değerlendirmek ve yürürlükte olan uluslararası standartlara göre baz almak gerekir.Başlangıç noktası olarak gemideki ilgili depolama tanklarının ve yakıt sistemleri ısıtıcılarının ısıtma kapasiteleri ile ilgili dikkatli çalışmalar yapılmasıdır. Bu çalışma viskosite ve akma noktasının limitlerinin belirlenmesini sağlar.

Yoğunluk için üst sınır değeri, öncelikle seperatörün dizayn kriterini kontrol ederek ve daha sonra CCAI’a (Calculated Carbon Aromaticity Index ) göre makine üreticilerinin limitlerine göre bulunabilir veya hesaplanabilir. CCAI yoğunluğu maksimum ve/veya viskozite minumum değerde tutarak kontrol edilebilir.

Birçok makine üreticileri ideal yanma için gerekli yakıt kalitesi hakkında daha fazla ayrıntı sağlarlar  ve gemi sahipleri en azından makine üreticileri tarafından yakıtların özelliklerini belirleyen bir takım parametrelerin limitasyonlarına uymaları gerekir. Bu parametreler yakıttaki su, kül, sülfür ,karbon , vanadyum miktarı ve bazı üreticiler tarafından da belirtilen sodyum/vanadyum oranıdır.

Gemi sahibi olan sirketler gemilerine yakıt siparişi yaparken yakıtın 50 C deki viskosite değerine  ve yakıtın diğer özelliklerine göre verir.Ancak genelde yakıt satıcıları yakıtlarını ISO 8217 , BSMA 100 veya CIMAC standartlarına göre satışını yapar ve bu standartlardaki yakıt özellik değerlerini ve viskositeyi garanti eder. Eğer şirket sahibi yakıtın CCAI değeri konusunda da bir limit isterse burada bir problem çıkmaktadır.Çünkü hiçbir standartda CCAI değeri hakkında bir bilgi veya limitasyon yoktur. Böyle durumlarda yakıt satıcısı kendisine bağlı veya dışarıdan bir analiz laboratuarından alınmış değerlere göre bunu garanti etmek zorundadır. Ayrıca yakıt sözleşmelerinde bu CCAI değerinin de belirtilmesi gerekir.

     2.18.2  YAKITLARIN TUTUŞMA KALİTESİ


Dizel makinelerinin performansı yakıtların silindir içerisinde tutuşma kalitesine bağlıdır.Tutuşma kalitesi,yakıtın hava içerisine püskürtüldüğü zaman yanmaya olan yeteneğini gösterir.Yakıt pistonun üst ölü noktasında tutuşup ve en iyi şekilde yanarak pistonu aşağı iten  yanma ürünlerine dönüşürse bu performans en iyi şekline ulaşır. Tutuşma gecikmesini önlemek ve en iyi şekilde yanmayı sağlamak için yakıt üst ölü noktadan önce püskürtülür. Ancak bu durum makine dizaynına göre değişmektedir. Bugünlerde uzun stroklu makinelerde en iyi yanma için püskürtme üst ölü noktadan sonra yapılmaktadır.

Tutuşma gecikmesi makine dizaynına,operasyon şartlarına,hava ile yakıtın en iyi şekilde karışmasına ve yakıtın fiziksel ve kimyasal özelliğine bağlıdır.Tutuşma gecikmesinin uzaması makine gücünün azalmasına ve ekstrem durumlarda makinelerde ciddi hasarlara varan problemlere neden olmaktadır.

Artık deniz yakıtları, ağır artık kalıntılarla parçalanmış damıtık ürünlerin karmaşık harmanlanmasından oluşmuştur. Farklı yakıt tedarikçileri benzer fiziksel özelliklere sahip yakıtlara sahip olasına rağmen bu yakıtların tutuşma kalitesi farklı olabilir. Buna ek olarak aynı özelliğe sahip yakıtlar bazı makinelerde başarılı bir yanma gerçekleşmesine rağmen diğer bazı makinelerde ise makine hasarlarına varan ciddi problemlere neden olabilmektedir.

Yürürlükte olan ISO 8217 standartında kabul edilebilir bir test metodunun olması gerektiği farkedilmiş ve bu standartın ilk revizyonunda bu konuya geniş yer verilerek bu konuya rehberlik etmiştir.Yanma işleminin kendisi çok karmaşıktır ve 25 yıldan fazla tutuşma gecikmesi, yanma zamanı, silindir basıncının yükselmesi,piston yükü gibi konularda araştırmalar yapılmıştır.Bu testler özel donanımlı test makineleri,gaz renklendirici gibi cihazlar kullanılarak yapılır. Norveç’deki Trondheim Üniversitesi tutuşma ve yanma süreçlerini simülasyon şeklinde gösteren bir sabit hacim yanma bombası ( constant volume combustion bomb ) olarak adlandırılan cihaz geliştirdiler. Bu cihaz ile hesaplanmış yanma kalitesi ile sınırlı makine testleri arasında kayde değer sonuçlar gösterildi.

Almanya’da da makine üreticileri, büyük yakıt şirketleri ve araştırma enstitülerinin ortak çalışarak tutuşma gecikmesi konusunda önemli derecede araştırmalar yapmışlar. Bu çalışmanın büyük bir bölümü tutuşma sıcaklığı konusunda olmuşsada tutuşma gecikmesi probleminin çözümünün ne kadar kompleks olduğu görülmüştür.

Kayde değer araştırmalar yapılmasına ve çeşitli test metot ve donanımların kullanılmasına rağmen araştırmacılar artık yakıtların tutuşma kalitesini doğru şekilde belirleyecek ekonomik ve güvenilir bir test metodunun olmadığını konusunda sonunda hemfikir olmuşlardır. Anlaşılan tek şey ise aromatikliğin ve yakıtın karbon yüzdesinin tutuşma kalitesi üzerinde çok önemli bir yeri olduğudur.

1980’li yılların başında Shell ve BP  araştırmalar yaparak Shell CCAI (Calculated Carbon Aromaticity Index), BP CII ( Calculated Ignition Index ) sayısını çıkarmışlardır. Bu parametreler yakıtın tutuşma kalitesini ve yanma verimini belirler. CCAI ve CII yakıtın yoğunluğu ve viskositesinin bilinmesi durumunda özel bir formülle bulunabilir. Yoğunluk ve viskosite ilişkisine göre yoğunluk sabit tutulduğunda viskosite değeri de düşürüldüğünde CCAI değeri artmakta, viskosite değeri sabit tutulup yoğunluk değeri arttırıldığında ise CCAI değeri artmaktadır. Eğer yakıt yüksek yoğunluk ve düşük viskositeye sahipse yüksek CCAI değeri (850 ve üstü) gösterir. CCAI değeri dizel makinelerinde 800 ve 880 değerleri arasında olmalıdır ve bu değerlerin dışına çıkıldığında tutuşma kalitesi bozulmaktadır. Yüksek CCAI değerinden kaçınmak istiyorsak düşük viskositeli yakıtların yoğunlukları yüksek olmamalıdır.

CCAI ve CII yakıtın silindir içerisindeki gerçek tutuşma kalitesinin ölçüsünü vermeyip sadece yakıtın tutuşma kalitesi bakımından derecelendirir.Gerçek tutuşma kalitesi CCAI ve CII değerlerinden önce makinenin dizayn ve operasyon şartlarına bağlıdır.

CCAI = D81141 Log10Log10 (Vk + 0.85) 483 Log10 ((T + 273)/323)
    
CII = ( 270.795 + 0.1038T ) – 0.254565D + 23.708 log10log10 ( Vk + 0.7 )

Vk = T °C deki Kinematik Viskosite (1 mm2/sn=1 cSt )

D   = 15°C deki Yoğunluk ( kg/m3 )


Artık yakıtlarda tutuşma kalitesini belirleyen CCAI ve CII parametresi distile yakıtlar için geçerli değildir.Distile yakıtlarda yakıtların tutuşma kalitesi yakıtın setan numarasıyla balirlenir. 

SETAN SAYISI :
Distile yakıtlarda tutuşma kalitesi ve yanma niteliği setan sayısı ile belirlenir.Halen çalıştırılmakta olan dizel makineleri yaklaşık olarak 40-50 setan sayısına gereksinim gösterirler.Setan sayısı setan ve alfametil naftalenden oluşan bir yakıt karışımında setanın hacimsel olarak yüzdesidir.Setan çok iyi ve buna karşın alfametil naftelen ise zayıf yada fakir yanma niteliğindedir.

Dizel makinelerinde düşük setan sayılı yakıt kullanıldığı zaman, enjektörlerde ağır karbon birikintileri, yüksek egzos sıcaklığı ve genel olarak zayıf yanma oluşmaktadır. Yakıtın setan sayısı azaldığı zaman ,tutuşma gecikmesi süreci uzar,yatak yükleri artar ve makinenin ilk hareketi zorlaşır.Deneyler, yakıtın setan sayısını 30’dan 60’a yükseltildiğinde, yatak özgül basınçlarının önemli şekilde azaldığını göstermiştir.   

 

2.18.3  ULO (USED LUBRICATING OIL)’NUN YAKITLARA KARIŞTIRILMASI


Yıllar boyunca bazı bunker tedarikçileri yakıtlarla kullanılmış yağı karıştırmışlardır. Bu durum tartışmalara neden olmuş ve denizcilik endüstrisini iki ayrı düşünceye bölmüştür.

1990’lı yılların ortalarında, makinelerde hasar ve arızalara neden olan kimyasal atıkların bunker yakıtlarına karıştırılması konusunda bir düşünce çıkmıştı. Bu zaman içinde IMO gemilerden kaynaklanan hava kirliliğini kontrol etmek için Marpol kurallarına ekler getiriyordu.Bu eklerdeki yasaklar bunker yakıtlarından kaynaklanan kimyasal atıkları kapsıyordu ve bu ISO 8217 1996 revizyonuna adapte edilmişti. Fakat bu maddeler içeriğinde ULO hakkında herhangi bir şey yoktu.

Kasım 1999’ da  Oslo Bunker Konferansında BP( British Petrol ), bunker yakıtlarına karıştırılan kullanılmış otomotiv yağın sentrifuj performansına etkilerini gösteren ve test sonuçları Alfa Laval ile yapılan bir çalışma sunmuştur.

ISO 8217 standart kuruluşu içerisindeki çalışma grubu, yakıtlara karıştırılan kullanılmış yağlama yağının kontrolü hakkında bir çalışma yapmaktadır ve bu ULO içerisinde devamlı bulunan kalıntı maddelerinin miktarı konusunda sınırlamalar getirecektir. Tabiki artık yakıtlarda da bulunan bu kalıntı maddeler ULO içinde hiçbir zaman sıfır olamaz ancak ISO tarafından yapılan bu kontrollerle en düşük seviye limitlerine getirilecektir.

2.18.4  TWI ( TRUE WORTH INDEX)- GERÇEK DEĞER İNDEKSİ

TWI(2001) , VISWA LAB kuruluşu tarafından, bunker yakıtların gerçek değerlerini belirten yeni bir yakıt indeksi olarak oluşturulmuştur.Test edilen her yakıtın EFN( Engine Friendliness Number  2001) numarası VISWA LAB tarafından hesaplanmıştır. 1’den 100’e kadar olan bu numara yakıtın makinede oluşturduğu aşınma ve yıpranma bakımından yakıtın kalitesi hakkında bilgi  verir. EFN sayısı denizcilik endüstrisi tarafından geniş çapta kabul görmüş ve yakıt kalitesini ölçen bir parametre olarak kullanılmıştır. Yakıta uygulanabilen  bu yöntem  kalite gereksinimi açısından ISO 8217 temelleri üzerine kurulmuştur.Çeşitli derecelerde olan yakıt speklerinin kullanılması gemi makinelerine uygunluğu ve faydasına göre daha geniş bir seçim yelpazesi oluşturmuştur.TWI değerlerinin hesaplanmasında 3 parametre önemlidir:
1-     CV ( Kalorifik Değer )
2-    CCAI veya ECN
3-    EFN
EFN : Yakıtın makineye ne kadar uygun olup olmadığını gösterir. (Aşınma ve yıpranmaya sebep olması bakımından).Tablo 5’de EFN değerleri görülmektedir.
Tablo 5: EFN dereceleri
KÖTÜ
0-40
NORMAL
40-55
İYİ
55-75
ÇOK İYİ
75-100




En iyi yakıt ile en kötü yakıt arasındaki kalorifik değer farkı sadece % 5 kadardır.(En iyi yakıt 41 Mj/kg, en kötü yakıt 39 Mj/kg )
Bunker yakıtların tutuşma kalitesini ölçmesi bakımından kabul edilen CCAI değeri artık bu konuda yeterli bir parametre olmadığı düşünülmektedir.Bu yüzden Norveç tarafından geliştirilen ve yakıtın tutuşma ve yanma kalitesini ölçen yeni bir parametre olan ECN (Equivalent Cetane Number) getirilmiştir.ECN numarası 18.7’den küçük olanlar kötü yakıt, 45 ve üzeri olanlar için iyi yakıt olarak nitelendirilir.
Dünyada bunker faaliyetlerinin en yaygın olduğu çeşitli yerlerde kullanılan yakıtların temel olarak CV,EFN ve ECN özellikleri VISWA LAB tarafından değerlendirilerek hesaplanmıştır. Bu üç parametre kullanılarak 1’den 100’e kadar bir değerde yakıtın TWI değeri oluşturuluyor.Bu değer uzun bir zaman periodunda yakıt için bir değerlendirme işareti olması ve yakıtın seçimi yapılırken dikkate alınan ve işin ehli olmayan kişiler tarafından karıştırılan standartlardaki 26 parametrenin test sonuçlarının önemi giderek azalması umuluyor.
TWI tablosunda üst ve alt limit TWI değerleri verilmiştir (40 ve 62). TWI değerindeki 22 puanlık artış yakıt masraflarında % 27.9’luk bir kazanç sağlar. Eğer yakıt masraflarının % 60’ı operasyon masrafları ise bu değer operasyon masraflarında % 16.74’lük bir kazanç sağlar. Bu ayrıca farklı fiyatlardaki bunker yakıtlarında % 27.9’luk bir fark oluşturduğu anlamına gelir. 

Tablo 6: Nisan 2005 TWI Değerleri




EFN
ECN
CV


Proportions
0.28
0.54
0.18
Multiplier effect
TWI
Upper level
60
35
41
43.1
62
Lower level
40
18
39
27.9
40






Region





Japan/Korea
72
29.3
40.65
43.3
62
Middle East
70
36.3
40.53
46.5
66
ARA - high
60
18.7
40.25
34.1
49
ARA - low
55
23.7
40.43
35.5
51
Singapore - high
62
24.3
40.23
37.7
54
Singapore - low
53
24.6
40.12
35.3
50
U.S. Gulf - high
55
18.7
40.17
32.7
47
U.S. Gulf - low
52
18.7
40.19
31.9
46
Durban
62
18.7
40.12
34.7
50
U.S. Northwest
63
18.7
40.27
35.0
50
U.S. Southeast
62
18.7
40.46
34.7
50

Yukarıdaki tablo Nisan 2005 değerlerini göstermektedir. Bu tabloya göre en iyi yakıt 67 TWI değeri ile  Orta Doğu ve en kötü yakıt ise 46 TWI değeri ile Amerikan Körfezi’dir. Buna göre Amerika Körfezindeki yakıtın fiyatı 250 $/ton ise Orta Doğu’daki yakıt 324 ila 334 $/ton fiyatında olmalıdır.( Bu,iki yakıt arasında %31.70’lik bir fark oluşturmuştur.

TWI DEĞERİNİN HESAPLANMASI
TWI değeri hesaplanırken 3 parametre kullanılır.
1) CV (CALORIFIC VALUE):  Bu değer 39 Mj/kg ve 41 Mj/kg değeleri arasında olur ve bunların arasında % 5’lik bir fark vardır.Buna göre CV etkisi % 5’ olur.
2) EFN (ENGINE FRIENDLINESS NUMBER) : Bu değer kötü yakıtlar için 40 civarı iyi yakıtlar için 60 ve üzeri değer alır. EFN değeri direkt olarak makinenin bakım-tutum masraflarını kapsar.Bu bakım-tutum masrafı operasyon masraflarının % 9.5’lik kısmını oluşturur.Başka bir ifade ile,normal  yakıt kullanan bir geminin % 9.5’lik bakım-tutum masrafı vardır. Buna göre EFN değeri 40 olan kötü bir yakıt bakım-tutum masraflarını % 50 arttırır ve buna bağlı olarak operasyon masraflarını % 4.75 arttırır. Operasyon masraflarının % 60’ı yakıt gideri olduğuna göre EFN etkisi 4.75/0.6= % 7.9 olur.
3) ECN (EQUIVALENT CETANE NUMBER) : VISWA LAB tarafından bulunan bu değer yakıtın tutuşma ve yanma özelliğini belirtir.Bu değer normalde CCAI tarafından belirtilir. Fakat VISWA LAB’a göre artık yakıtlar distilasyon aşamasında termal ve katalitik kraking işleminden geçmesinden dolayı güvenilir bir değer olmadığı görüşündedir. ECN değeri 18.7 den küçük yakıtlar zayıf tutuşma ve yanma özelliğine sahip, 35 ve üzerinde olanlar ise iyi tutuşma ve yanma özelliğine sahiptir. Yakıtın tutuşma ve yanma kalitesine göre bu değerler arasındaki farkı makinenin termik verimini yaklaşık % 15 kadar etkiler.Buna göre ECN etkisi % 15 olur.
Tablo 7: TWI değeri için etki tablosu
CV etkisi           
% 5
EFN etkisi         
% 7.9
ECN etkisi          
% 15
Toplam Etki         
% 27.9




Buradan
1) CV = 5/27.9 = %18 veya 0.18
      2) EFN = 7.9/27.9 = %28 veya 0.28
      3) ECN = 15/27.9 = %54 veya 0.54
      TWI = (CV x 0.18) + (EFN x 0.28) + (ECN x 0.54)
Bulunan bu değer 40/28  çarpma katsayısıyla çarpılarak TWI değeri bulunur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder